27 Kasım 2013 Çarşamba

Serbest Zırvalama Sezon 1 Bölüm 71...

Geçenlerde bizim kitaplıkta temizlik vardı. Vakti zamanında okunmuş ama bilmem kaç zamandır sadece taşınırken yer değiştiren kitaplarımızı bir vakfın kütüphanesine bırakmak için ayırdık. O esnada elime 93 yılında gittiğim iki serginin kitapçıkları geçti. Ne yapsam bilemedim. Atsam atılmaz, satsam satılmaz. Baktım iyi kalite kalın kağıt, en iyisi resim defteri olarak kullanayım dedim.
Birini açtım masanın üzerine. Aklımda bi fikir yok, zaten olsa ressam olurdum, nerden bulurlar o konuları bilmem. Dışarıda da yağmur yağıyor ne yapsam ne yapsam . Gerçekten bilemedim, başladım doğaçlamaya... Önce gelişi güzel bir zemin rengi sonra başka bir renk derken bir tane daha.. Aaa stencillarım , biraz şu olsun biraz bu olsun baktım bizim doğaçlama döndü zırvalamaya. Merak ettim ne kadar zırvalayabilirim diye durmadım, durdurmadım kendimi. Buraya şuraya derken sıkılmaya başladığımı anladım dedim öyleyse resmim bitmiştir.
Sonunda üstüste gelen renklerin yarattığı etkiyi çok sevdim. Zırvalamakta iyi geldi, elime sağlık çok keyifliydi. Yine olsun yine yaparım ama bir şey anladım zırvalamak bazen cesaret isteyen bir şey. Neyse ne sergiye çıkaracak değilim ya maksat renk olsun=))












25 Kasım 2013 Pazartesi

Follow Birds...



Ne tuhaf varlıklarız aslında. Ruhumuzun ayarını minicik şeylerle bozup, yine en olmadık şeylerle dengeleyebiliyoruz. Bir sözcük, saçma sapan bir mimik ya da nereden geldiği belli olmayan duygu kırıntılarıyla allak bullak olabilirken, bir an sonra eski zamanlardan kalma bir melodi belki de tanıdık bir kokuyla rot, balans ayarımız fabrika ayarlarına dönebiliyor. Hani diyorum şöyle düğmelerimiz olsa, mesela; dikkat modun bozulmak üzere, amanın bozuldu, dur yeniden başlatıyorum filan aynı bilgisayarlar gibi çok güzel olurdu sanki... Bakmayın böyle söylendiğime her anını seviyorum ruh hallerimin. Karışığını, bozuğunu, derlisini toplusunu onlar olmasa söyleyecek sözcüklerimiz, anlatacak hikayelerimiz olmazdı.
Tuhaf bir gün bugün. Biraz ruhuma kulak vermem  gerektiğini hatırlatan. Ertelemeden, görmezden gelmeden. Klasik kış yan etkilerinden biri deyip geçiştirmeden. Böyle günlerde beni en çok rahatlatan şeyi yaptım. Küçük bir kolaj çalışması. Belki biraz fazla karanlık, harflere kelimelere takılmış... Olsun arada mutlu şeylerde barındırıyor, kuşlar, çiçekler, yapraklar. Onlar varsa huzura çıkan bir yan yol mutlaka vardır. En iyisi kuşları takip etmek...








22 Kasım 2013 Cuma

Aman Tanrımmmmmm...





Başak burcu bir kadın olarak şu yaşıma kadar düzen, nizam, intizam düsturuyla yaşadım. Anne tarafımdan gen yoluyla aktarılan temizlik hastalığıyla burcumun titizliği birleşince ortaya obsesyon sınırlarında dolanan bir kadın çıkmıştı. Göz önünde bulunan örneklerin ilerleyen yaşlarıyla beraber temizlik takıntılarının ulaştığı sınırları gözlemledikçe elimden geldiğince bu rotadan çıkmaya çalıştım. Sanırım fazla abartmışım:))
Stencillerimle oynamaya gittiğimde odamı bu halde buldum. El çabukluğuyla ortalığı toplayıp, çalakalem birşeyler yapabilirdim ama kaosun içindeki renkler çok hoşuma gitti. Sizinle de bunu paylaşmak istedim. Artık bugünden sonra üzerime yapışan titiz, temiz ve düzen delisi imajım kırılır diye düşünüyorum. Çok şükür:))
Haftasonuna ulaştığımız bu yağmurlu İstanbul akşamından sanatseverlere minik bir hatırlatma: Tophane-i Amire'de soyut sanatın ustalarından Joan Miro Ferra'nın resimleri sergilenmeye başladı. Odamdaki kaosun hoş olduğunu düşünüyorsanız Miro'yu kaçırmayın derim, keyifli seyirler...



18 Kasım 2013 Pazartesi

Denizin Canavarı...

Günler sonra yine ben efendim. Herkeslere merhabaaa. Geleneksel aile ziyaretimden döneli gün itibariyle bir hafta oldu. Aranızda "e madem öyle, neden yazmadın " diyenler çıkarsa diye söylüyorum: Yuvaya dönüş günlerimi yoğun yaşadım. Bir iki satır yazabilecek vaktim olsada, eğlenceli bir aktiviteye zaman ayıramadım. Bu ikili bir araya gelmeden yazmayı manasız bulduğumdan vuslat bugüne kaldı. Neyse ki ve de  umuyorum ki düzenli buluşmalarımıza kaldığımız yerden devam edebiliriz artık.
Bugün sizi Deniz'le ve onun canavarcık çantasıyla tanıştırayım istiyorum. Öncelik Denizin tabii ki. Kendisi Sökmenlerin en miniği olarak geçen ay 2 yaşına girdi. Benim küçük maymuşum yeni yaşında oyun sınıfına kaydolup hayata atılmış bulunmakta. Oyuncaklar okula götürülebilsin diye minik bir çanta arandı. Bir kaç mağaza gezildi uygun bir model bulunamayınca ben bu eğlenceli görevin üzerine atladım.
Anlaşıldığı üzere sıra canavarcık çantaya geldi. Yeşil, bugün doğdu ve canavar olduğu varsayılıyor=))
Sözün özü kafama göre takıldım yine. Nasıl yaptığıma gelince kabaca şöyle: Dikdörtgen ince keçenin üzerine önce gözleri ve ağzı aplike ettim. Çantanın ağzı için üst ve alt kenarlarını diktim. Askıları için 2 parça ip kullandım. (Bakınız fotoğraflar.) Askı düğümleri çantanın iç tarafında kaldı ve uzunluk ayarlanabilir oldu. Kulaklarına bayıldım. Dile ve dişlere çok güldüm. Başka, başka bir şey yok ama umarım Deniz çantasını sever, ehh  bu durumda eğlenceli yeni bir oyunda görüşmek üzere oyun odasından sevgiler:)







4 Kasım 2013 Pazartesi

İzmir'den Sevgilerle...



Biliyorum sesim kesildi. Bir ara veriyorum, tatildeyim, dönücem filan demedim. Kusura bakmayın. Unuttuğumdan değil, gerçekten vakit bulamadığımdan. Hayat bazen siz ne kadar uğraşsanızda afilli, çetrefilli, keyifli, keyifsiz oyunlarla vaktinizi alıveriyor. Bir de bakıyorsunuz ki günler gelip geçmiş.
Geleneksel, Olağan, Senede Bir İzmir Aile ve Arkadaş Özlem Giderme Günleri kapsamında memleketteyim. Kardeşler, yeğenler, eşler dostlarla keyif yapıyorum. Dinlenmece , gezmece , tozmaca günlerimin yarısını yedim bile. Büyük olasılık ve yüksek ihtimalle ayın 12si itibariyle evime, oyun odama ve yoğunluğuma geri dönücem. Şimdilik hoşçakalın sizi özledim, sizde beni özleyin lütfeeeen...=)