20 Mart 2015 Cuma

Çerçevelere Bahar...




Evde bahar havası yaratma zamanı, henüz kendisi teşrif etmemiş olsa bile ben davet edeyim de. Naz niyaz yapa yapa gelir elbet. Şarkıdaki gibi hani, her gecenin sabahı, her kışın bir baharı her şeyin bir zamanı... benim davetim var, uyar uymaz beklerim artık cevabını. Bahar havası derken aklınıza eskilerin bahar temizliği gelmesin sakın yok valla uğraşamam. Bir ara perdeleri yıkar camları silerim o ayrı ama daha uzun kolluları kaldıracak değilim. Bahar temizliği yerine bahar yenilenmesi benimki.
Salondaki çerçevelerin içine minik kolajlar hazırladm. Keyifle, neşeyle müzikle. Buika'dan Ne me quitte pas eşliğinde. Şarkının konusu nedir hiiiç bir fikrim yok ama ses süpergüzel. Bu nevi şahsına münhasır güneş tutulmalı, ekinokslu,açılı maçılı deli divane mart gününde elimde bu var salon sergisi. Neşeyle okuyup, keyifle izleyip, bir güzel dinleyin...



 Concha Buika- Ne me quitte pas...




8 Mart 2015 Pazar

O'nun Hikayesi...



Bazı hikayelerin ömrü kısadır, acısı uzun. Bırakın kadın olmayı insan olarak kalmanın bile zor olduğu bir coğrafyada yaşıyor olmamız hemen hergün böyle kısa hikayelere tanıklık ettiriyor bize. Çocuk, kadın, erkek, lezbiyen, gay, tarvesti vesaire... Ne farkeder ki nasıl adlandırıldığımız anlatılan bizim hikayemiz değil mi sonuçta. Kimliği, dili, dini, etek boyu, küpesi otu çöpü.... Hikayenin sonunda farklı olduğu içinse insanın ızdırabı yazıklar olsun... Ezilen, acıtılan, taciz edilen olmadığımız 8 martların sabahlarında sevgiyle yazılan hikayeler duymak dileğiyle....






5 Mart 2015 Perşembe

Kadınlar, Kuşlar ve Yıldızlar...




 Sabancı Müzesinde eylül ayında başlayan Joan Miro sergisine gitmeyi serginin bitmesine günler kala başardım. Gözümü karartıp ortasına daldığım İstanbul trafiğinin verdiği sıkıntıyı güneşli bir mart günü yaşıyor olmak hafifletti doğrusu. Atlı köşkü çok severim boğaza nazır yemyeşil ve keyifli hali bende hep huzur duygusu yaratır. Metro, vapur ve otobüs yolculuğumu tamamlayıp müzeye ulaşmayı başardığımda, kuru dallarını tomurcuklarla çiçeklerle bezemiş bahçe karşıladı beni. Köşkse süslenmiş püslenmiş çiçekleriyle beraber misafirlerini seyrediyordu. Miro'nun canlı renkleri, yalın fırçası uzun uzun gözlerime ziyafet çekti. Ölmeden önce görülmesi gereken usta ressamlar listemden bir satırı daha çizmiş olmak içimdeki çocuğu şımarttı. Hala daha görmeye fırsat bulamadıysanız sergi 8 mart günü son kez ziyaretçilerini ağırlayacak haberiniz olsun. Keyifli seyirler...




3 Mart 2015 Salı

Keçeli Günler...


Şubat ayını keçilerle çalışarak, pardon keçeleri kaçırarak amannn, yani keçelerle çalışarak geçirdim. Mat çantası, kol çantası, bardak tutucu, keçe çanta atölyesi derken sağım, solum, önüm, arkam keçe oldu.
Geçen iki haftayı ise boyun ağrısıyla geçirdiğim için uzun uzun masallar anlatmayacağım sizlere. Bırakıyorum keçeler konuşsun. Renkli desenli keyifli günler...







12 Şubat 2015 Perşembe

Buttonhole; Düğme Deliği mi, Pencere mi?



Kar nedeniyle dün okulların tatil olmasını acayip kıskandım. Ben de bugünü  yağmur nedeniyle tatil ilan ettim. İlk başta plan bu ıslak ve soğuk günü battaniye altında görmezden gelmekti. İçimdeki kuduruk keçi durmadı ki, zıp zıp zıplamada. Durdurmak lazım yoksa, neyse. Bu ara elimden o kadar çok keçe iş çıktı ki yanına yaklaşasım gelmedi. Resim yapmaya kalksam ellerim kirlenecek illaki, bu soğukta yıkamaya üşenirim biliyorum kendimi. En iyisi defter yapmak, yine...
Şöyle çiçekli, kelebekli baharı, yazı anımsatan bir desen seçtim dış kapak için, iç kapağı pembiş oldu. Sayfaların beyazına baktıkça içim açılsın dedim açıldıda. Bu seferki defteri Buttonhole binding stilinde yaptım. Türkçesi düğme deliği ciltleme mi ki acaba hiç bilmiyorum. Üç aşağı beş yukarı öyle bir şey, belki de iliktir... En çok oyalayan bölümü kesinlikle kapağı, ciltleme bölümü ise on bilemedin onbeş dakikada bitiyor. Bu teknikte sayfaların tam açılabilmesini seviyorum. Ayrıca düğme deliğine istediğim şekli verebilmeyi de. Yazlık bir bluz havası taşıyan pencereli defterimde bittiğine göre battaniyemin altı beni bekler, hadi kaçtım ben sevgiler...














27 Ocak 2015 Salı

Yeni Kaktüslerim...



Teyzelerim, kuzenlerim, ablalarım ev başına en az üç kadın düşen bir ailenin içine doğdum ben. Tablo oldukça renkli olsada bu kadınların her biri renkler gibi birbirlerinden farklı. Hemen hepsinin ortak bir noktası da var elbette, yeşil parmaklı olmaları... Dokundukları en küçük dal parçasını bir orman kıvamına getirme yeteneğiyle doğmuşlar. Hemen hepsi dedim ya neden mi? Ben hariç... Bu yeteneğin kıyısından geçmek şöyle dursun asla ölmez denilen ki külliyen yalan, kaktüsleri bile öldürebilmek gibi başarılarım az değildir. Yıllar içinde bir dünya bitkiyi hakkın rahmetine kavuşturduktan sonra artık vazgeçtim. O çok beğendiğim sardunyalar, menekşeler, kaktüsler, succulentler başkalarının evinde sevdiğim varıklar olarak hayatımdalar. Bugünse öldüremeyeceğimi bildiğim kaktüs kolleksiyonumla karşınızdayım. Hem de sınırsız renk ve olasılık alternatifleriyle... Bir süredir üzerinde düşündüğüm bu kolleksiyonu kuşlar için tasarladım. Bir de oturup muhtelif saksılar yapacağım ki bugüne yetişmediler. Belki yeni model kaktüslerimi de o saksıların içinde büyütürüm. Şimdilik elimde bunlar var. Keyifli bahçelerde yine görüşmek dileğiyle, sevgiler...